KUZEY KAFKASYA CUMHURİYETİ[1]

BOLŞEVİK DEVRİMİYLE GELEN UMUT

M.Aydın TURAN

 

1905’TEKİ İLK DEVRİM SONRASI KUZEY KAFKASYALILAR HALA RUSYA İLE EŞİT HAKLARA SAHİP VATANDAŞLAR DEĞİLDİ. DUMA’DA (PARLAMENTO) SÖZLERİ GEÇMİYORDU. ANCAK İMPARATORLUĞUN YIKILDIĞI 1917 YILINDAN SONRA YENİ CUMHURİYETİN ÖNÜ AÇILDI.

Topraklarının Rusya'ya tümüyle dâhil edilişinin 40. yılında Japonlara karşı "gazavat"a dualarla uğurlanan yüzlerce Kuzey Kafkasyalı gönüllü birçok kayıp ve yaralı vererek cepheden 1905'te başı eğik, pejmürde dönerken, Rusya İmparatorluğu tarihsel kavşaklarından birine ulaştı. Uzakdoğu'daki rekabetin nihai safhası Rus-Japon Savaşı'ndan yenilgiyle ayrılan II. Nikola, Asya'da genişleme rüyasını sonlandırmakla kalmadı; mutlak otoritesi altındaki rejimi dönüştürecek baskılara da karşı koyamadı. 1905'te "ilk Rus devrimi" ile beliren göreli hürriyetlerle bezeli parlamenter mo­narşi evresi, çelişkilerle sarılı kolonizasyon alanı, Kuzey Kafkasya'nın geniş kesimlerinde pek umur­sanmadı ve imparatorluğun "yamalı bohçası"nda köy ve kabileden ibaret baskın toplumsal birimler gündelik sorunlarla boğuşarak, dünyaya kayıtsız aksak ritimden kopmadı.

Çeşitli tonlardaki siyasal hareketlere entegre, sayıca az entelektüeller ise yeni bir dünya tahayyülünü güçlendirmeye koyuldu. Bu kesim, farklı etnik ve dinsel topluluklar üzerinde, hukuki statü "inorodets" kavramıyla pekiştirilen pratiklerle olu­şan çözücü etkiyi hafifletme kaygısıyla, işbirliği ve ittifaklara yöneldi. Teolojik konulardan çok seküler alanlara alaka gösteren entelektüellerin başlıca kaygısı, toplumlarının yaşadığı medeniyet bunalımı idi. Ne var ki, sertlik ve lütufkârlık arasında salınan politikalardan muzdarip kitlelerin dinamik gelişim izlemesi noktasında gösterilen çabaların çoğu, aynı zamanda sosyal yapıların duvarlarında parçalanmaktan kurtulamıyordu.

Uzak sayılamayacak mazide yüz binlerce yerli­nin dışarıya nüfus hareketi ve 1867-1897’de yer­leştirilen 1.5 milyonu aşkın kitleyle demografik göstergeleri kökünden değişen Kuzey Kafkasya coğrafyasında, 1897 verilerine göre yerli dilleri kullanan 1 milyon 91 bin 782 nüfusun büyük çoğun­luğu için majör sorun ekonomik oldu. Küçük kırsal yerleşimlerin tasfiyesi, arazilerin kolonizatörlere tahsisi gibi sebeplerle 1900'lerin başında sınırlar dışına göç sürdü. Sadece Terek Oblastı'nda 188 bin 700 kolonizatörün mülkiyetindeki 2 milyon 203 bin 787 hektar arazi, vahim panoramanın küçük bir parçasıydı. Kafkas Dağlarının eteklerinden Ka­radeniz’e uzanan verimli sahadaki yerliler uyumlu yaşam sürerken; ekilebilir arazisi sınırlı orta ve doğu bölgelerinde gerilim, çoğalan nüfusla birlikte hızla artış kaydetmişti. Toplumsal sıkıntılar 1880’lerde dış sermayeyi çeken yasal düzenlemeler, otoriter bürokrasinin yönlendirdiği politikalar altında ivme kazanmıştı. Katma değerli sanayileşme için atılan adımlar kırsal yaşamı geriletirken, yenilenemeyen geleneksel yapılar parçalanıyordu. 1900'lu yıllarda Bakü, Grozni ve Maykop'un petrol sahalarındaki göreli yüksek ücretler, Kuzey Kafkasya'nın toprak­sız yoksul köylüleri için yaşam kaynağı olmuştu. 1917de sadece Bakü'de 108-110 bin petrol işçi­sinin yüzde 11.3'ünü Kuzey Kafkasyalı niteliksiz işçiler teşkil edecekti.

Rusya hegemonyasındaki Kuzey Kafkasya, 20. yüzyılın sert virajlarına, yaygın kesimini köylülüğün oluşturduğu, içe dönük düşük formasyonlu, sözlü geleneği sürdüren toplumsal birimlerle yakalandı. 1894'te Rusya'da 785 süreli yayının yüzde 79'u Litvan, 64'ü Leh. 41’i Alman, 5'i Gürcü. 5'i Ermeni, 3'ü İbrani, 50'si Tatar ve Azeri dilinde çıkarken, 1905’e kadar yerel dillerle dergi ya da gazete basılamaması Kuzey Kafkasya'da "katılanlar zümresi"nin cılızlığının başlıca sebeplerindendi.

Duma'daki sözleri duyulmadı

Tüm bu koşullarda, 1905-1917 arasında Du­ma'daki az sayıdaki Kuzey Kafkasyalı milletvekilinin eğitim, mülkiyet ve zirai gelişim önerileri zayıf birer çığlığın ötesine geçemedi ve kitlelerin sorunları arazi ve servet dağılımındaki dengesizlikle çığ gibi büyüdü. Bir Kuzey Kafkasyalı milletvekili, Duma’nın ilk döneminde, bölge yağma, soygun ve cinayetlerle sarsılırken, barış ve refah ümidinin kaybolduğunu haykırmıştı. 1905 sonrası ironik biçimde “milli sorunlar" yumağının büyümesi, birçok bölgede olduğu gibi daha iyi yaşam beklentisinin güçlendiği Kuzey Kafkasya’da da fay hatlarını belirginleştirerek adem-i merkeziyetçi arayışın kapısını araladı. Birinci Dünya Savaşı'nın hemen öncesinde Kuzey Kafkasyalılar hâlâ "eşit haklara sahip vatandaş" olma mücadelesi veriyordu. Zorunlu askerlikten muafiyete rağmen, yine dualarla cepheye uğur­lanan gönüllüler "inorodets" statüsünden sıyrılma arzusunun ifadesiydi. Gönüllülerin bir kısmı Galiçya’da Krupp toplarının ateşiyle parçalanırken, esir düşen yüzlercesi Berlin yakınındaki Veinberg Esir Kampı'nda uzun aylar geçirecekti.

Trumbo'nun objektifinden “romantik savaşların sonuncusu" olarak yansıyan Birinci Dünya Sava­şı, imparatorluklar çağının sonu oldu. Lojistik ve yönetsel sorunlarla boğuşan Rusya, 3.7 milyon vatandaşını kaybedeceği savaş sonlanmadan rejim krizini atlatamadı. Yükselen grev dalgaları ile iyice dibe vuran ekonomiye, II. Nikola'nın sahneden çekilişi eşlik etti. Beklenmedik bu hamle, Rusya tarihine “kendiliğinden devrim" ifadesiyle geçen "Şubat 1917 İhtilali"nin başlangıcı idi. Son Du­ma’nın milletvekillerince kurulan Geçici Komite ile Menşeviklerin hâkimiyetindeki Petrograd Sovyeti'nin uzlaşmasıyla oluşturulan Geçici Hükümet, Rusya'da halk egemenliğinin yerleştirilmesi, eski rejimin ilgası, gizli, doğrudan ve herkesin katıldığı oylamayla Kurucu Meclis (Uçreditelnoye Sobraniye) seçilmesi misyonunu yükleniyor, her köşede kon­seyler, şuralar beliriyordu. Petrograd ve Moskova gibi büyük kentlerdeki sevinci paylaşan bir grup aydının 5-6 Mart 1917'de Vladikafkas’taki toplantısı periferideki Kuzey Kafkasya’nın genel eğiliminin belirlemesi amacını taşıyordu. "Şubat 1917 İhtilali" ünlü Oset Menşevik Ahmed Tsalıkkatı için karanlık dönemin kapanması anlamına geliyor, Kubanlı genç hukukçu Aytek Namitok "yeni Rusya'nın hür vatandaşları"nın "parlak geleceğini" selamlıyor, tarım teknokratı Wassan Girey Cabağı yeni toplumsal düzen imkanının iyi değerlendirilmesi gereğinden bahsediyor; IV. Duma milletvekili Muhammed Dalgat, Mart 1917 de Petrograd'da Müslüman teşkilatlarla ilişki sağlamak için Kuzey Kafkasya Dağlıları Komitesi'ni kuruyordu.

Kuzey Kafkasya'nın özerkliği

1-9 Mayıs 1917 de Vladikafkas'ta 400'ü aşkın delege ile toplanan “I. Genel Kuzey Kafkas­ya Kongresi”nde "yeni Rusya'nın idari yapısı" tartışılarak, “federal cumhuriyete bağlı Kuzey Kafkasya’nın özerkliği" belirginleştirilmişti. Ko­misyon raporlarının sunulmasını takiben, nihai bildirgede “devrimin getirdiği özgürlükleri güç­lendirme. demokrasi ilkelerini hayata geçirme, milli, politik, kültürel kazanımları koruma ve Kuzey Kafkasya halklarının birliği" temaları işlenerek idari-siyasi yetkiler verilen icra organı "Kuzey Kafkasya Merkez Komitesi" seçildi. Komi­te, başıbozuk birliklerin cepheden ayrıldığı, dinsel motiflerle desteklenen yerel gerilimlerin Kuzey Kafkasya'yı “bellum omnium contra omnes” ala­nına dönüştürdüğü zamanda komite işlevini yerine getirebilecek kaynakları da yaratma meselesiyle karşı karşıya idi. Asayiş sorununun çözümü için cephedeki yerli askeri birliklerin Kuzey Kafkasya'ya getirilmesi. "Kuzey Kafkasya Merkez Komitesi"nin önceliği oldu. Geçici Hükümet nezdinde girişimler sürerken, halkın sürece katılımını sağlamak üzere toplantılar sıklaştırılmış, ancak Petrograd'daki kar­maşaya paralel biçimde, ağırlaşan sorunlara çözüm­ler getirilememişti. Buna karşılık, prestijini koruyan "Kuzey Kafkasya Merkez Komitesi", aslan yürekli ve koyun beyinli adam olarak lanse edilen General Kornilov un Ağustos 1917'deki darbe girişiminin boşa çıkarılmasında başrolü oynayacaktı. Aynı ay içindeki bölgesel toplantılarda, Kuzey Kafkasya'nın konumunu somutlaştırmak üzere yapılması kararlaştırılan "II. Genel Kuzey Kafkasya Kongresi", 18 Eylül 1917'de Andi'de toplandığında ortamı stabil edemeyen Petrograd'a karşı güven kaybı sürüyor; kitleler savaş öncesi düzeyin 13 katına çıkan fiyatlar ve kıtlığa paralel acımasız spekülasyonlarla en marjinal politik toplulukların provokasyonuna daha duyarlı hale geliyordu. Federalizm beklentisindeki çevre bölgelerde maddi açmazlara rağmen "bağımsızlık" hayali güçleniyordu. Nitekim ikinci kongrede, “Kuzey Kafkasya halklarının politik birlik oluşturduğu"na ilişkin ifadenin yanı sıra birlik dahilindeki milletlerin tam otonomiye sahip bulunduğuna, iki yasama meclisinin görev yapacağına, yasama organı içinden yürütme kurulu seçileceğine, kanunların ve yürütmenin birlik anayasasına uygunluğunun denetlenmesi için yüksek denetleme kurulu oluşturulacağına dair maddeler yeni yönelimin ifadesi idi.

Cumhuriyete giden yol

Bu yönelimi hızlandıran, Gregoryen takvimi ile 25 Ekim 1917'de Geçici Hükümet’e karşı, 23 bin üyeli Bolşeviklerin darbesi olacaktı. Litvanyalı anarşist Emma Goldman'ın "devrime ihanet" diye yorumladığı darbe, Transkafkasya’nın tümünde olduğu gibi Kuzey Kafkasya’da da tepkiyle karşılanmış; Kuzey Kafkasya Merkez Komitesi, Bolşevik ikti­darı reddederek yeni rota belirlemeye başlamıştı. Ekim 1917'de Vedeno'da kaynakların kontrolüne ilişkin alınan bir dizi karar arasında, Çarlık mülkü ilan edilen arazi ve ormanların sahiplerine iadesi kararlaştırılmış, Kuzey Kafkasya'nın yeraltı zengin­likleri ve sular ‘milli servet" ilan edilerek, kararları uygulamak üzere bir arazi ve kontrol komisyonu kurulmuştu.

Kasım 1917'deki seçimde oyların ancak yüzde 25'ini almasına rağmen Bolşeviklerin iktidarı bırakmaması ve Kurucu Meclis’i “zarif ama cansız burjuva parlamentarizminin” örneği göstere­rek Ocak 1918'deki ilk toplantı­sında dağıtması bardağı taşıran son damla oldu. Bu noktada, eski imparatorluk coğrafya­sında yüz binlerce cana mal olacak siyasal ve askeri ge­lişmelerin zemini oluşurken, Kuzey Kafkasya Merkez Ko­mitesi bölgesel opsiyonları yokluyor, öte yandan ulus­lararası arenada pozisyonu­nu destekleyebilecek güçler arıyordu. 11 Mayıs 1918’de Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti ilan edilirken arka plan bu şekilde işlemiş; 8 Haziran 1918’de Batum’da Osmanlı İmparatorluğu ile dostluk ve yardım anlaşması imzalanmıştı. Mayıs 1917 ve Eylül 1917’deki kongrelere atıf yapan bildirgede Kuzey Kafkasya halklarının Rusya’dan ayrılarak bağımsız devlet kurduğu ve kuzeyde Dağıstan, Stavropol, Terek, Kuban ve Karadeniz; doğuda Ha­zar Denizi, güneyde Transkafkasya hükümetleriyle gerçekleşecek anlaşmalarla belirlenecek sınırlara sahip olduğu açıklanmıştı. Osmanlı basınına göre yeni devlet, Dağıstan (29 bin 709 kilometrekare), Kuban (94 bin 909 kilometrekare), Karadeniz (8 bin 399 kilometrekare), Stavropol (54 bin 310 ki­lometrekare) ve Terek (72 bin 913 kilometrekare) vilayetleri olmak üzere 260.235 km2lik alana ve 6.325.300 gibi büyük bir nüfusa sahipti. Petrograd’daki darbeye mesafeli, kısa ömürlü Transkaf­kasya Cumhuriyeti’nin bileşenlerinden Gürcistan 26 Mayıs 1918’de, Azerbaycan ve Ermenistan ise 28 Mayıs 1918’de bağımsızlık ilan edecekti.

Merkezi Rusya’da tutunma çabasındaki Bolşevikler petrol alanları ile Hazar’dan Batum’a uzanan petrol boru hatlarının yaşamsal önemi dolayısıyla kopuşlara tepki göstererek Astrahan üzerinden Kaf­kasya coğrafyasına müdahale etmeye çalışırken, eski rejimi canlandırma amacındaki kimi generaller de organize ettikleri güçlerle büyük oyunda kalmaya çalışıyordu. Kafkasya, 1918 yazında farklı amaçlara sahip güçlerin ve ittifakların oyun alanına dönüş­müştü. Bir yerel siyasetçinin vurgusuyla hiç de uygun olmayan koşullarda ilan edilen bağımsızlığın korunması olanaksız hale gelmişti. Osmanlı top­raklarındaki eski muhaceretin çabası ile çoğunluğu Çerkeslerden oluşan “Kafkas İslâm Ordusu”nun desteği Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti’nin yapılanmasına yetmeyecekti. Savaş mağlubu Osmanlı İmparatorluğu’nun Mondros Mütarekesi gereği eski sınırlarına dönüşü, “bir ve bölünmez Rusya" sloganı altında Kuzey Kafkasya’da üslenen Gönüllü Ordu'ya alan açarken, durum ağırlaşacak, sivil halk silahlı baskıya karşı direnişe başlayacak, emrinde ancak bin 500 asker ve 4 top bulunan hükümet tazyiklere direnemeyecekti. Mayıs 1919’daki kabine krizinin ardından General Denikin’in dağıttığı parlamento polarize olacaktı. Üyelerin bir kısmı direniş ko­miteleriyle eski rejimin canlanmasını amaçlayan kuvvetlere karşı mücadeleyi sürdürürken, bir kısmı yeni dünya düzeninin şekilleneceği Versay görüş­melerine katılmaya çabalıyor, bir kısmı ise pasifize yaşamı tercih ederken, sayısal ağırlıktan mahrum küçük yerli Bolşevik hücreler Rus fikirdaşlarının ve Kızıl Ordu’nun desteğiyle ortama hâkim olma kavgasını hızlandırıyordu.

 

[1] Atlas Dergisi Tarih Özel Sayı, İstanbul, 2013, Sayı 24

© KKC 100. Yıl