SON ABREK

Altı yüzyıldan fazla bir süredir soylu kahraman Robin Hood efsanesi dünya literatüründe yaşamaya devam ediyor. Ancak bilim adamları hala Robin Hood'un gerçekten var olup olmadığını, onun bir efsane mi yoksa mit mi olduğunu tartışıyorlar.

Çoğu araştırmacı, Robin Hood'un gururlu ve bağımsız bir kahramanın edebi bir sembolü olduğu konusunda hemfikir; yoksullara yardım eden bir soyguncu...

Robin Hood’la ilgili hikayelerin çoğu, onun otoritenin temsilcilerini soyup öldürdüğünü ve ele geçirdiği ganimeti yoksullara dağıttığını anlatır. Özellikle yönetenlerin adaletsizlikleri ve zulmüne karşı mücadelesiyle özdeşleşmiştir. Robin Hood'u belirli bir tarihi şahsiyetle tanımlayan çeşitli iddialar ortaya atılsa da hiçbiri ispat edilemedi ve kanun kaçağının varlığı asla efsaneden öteye gidemedi.

Bir sis perdesinin ardından efsaneleştirilerek parlatılan Robin Hood’un aksine Kafkasya’nın, onlarca gerçek Robin Hood’u, adı sanı belli kişilerden oluşan, adalet ve özgürlük savaşçısı “Abrek”leri vardır.

Kafkasya'daki özgürlük hareketlerine ilham veren, rol model oluşturan bu yiğit insanlara verilen “Abrek” ismi, 16.-18. yüzyıllarda çoğunlukla kan davası yüzünden toplumdan dışlanmış, yaşadığı toprakları terk etmeye zorlanmış kişileri tasvir eden bir kavramdı.

19. yüzyıl Rus-Kafkas Savaşı dönemi ise “Abreklik”in dönüşerek kurumsallaştığı bir tür "altın çağ" oldu. İşgale ve zorbalığa direnişin en yoğun yaşandığı bu yüzyılda, Rus-Kafkas Savaşı’nın da bir sonucu olarak "abrek" kelimesi yeni bir içerik kazanarak çarlığın işgal ve sömürge politikasına karşı çıkan, gerilla tarzı silahlı bir mücadeleye öncülük eden “asla uzlaşılamaz dağlı” ile eş anlamlı hale geldi. Rus dilinde “barbar, soyguncu, haydut” anlamlarında kullanılan abrek kelimesi, tüm Kafkasya dillerinde "hayatını onur, adalet ve özgürlük mücadelesine adayan cesur kişi" anlamını taşır ve birçok ailede soyadı olarak da kullanılır.

Abreklik kurumundan toplumsal bir fenomen olarak bahsetmeyi mümkün kılan son örnekler 20. yüzyılda, 1930'larda gerçekleşti. Bu, ülkede Sovyet iktidarının kurulması, kolektifleştirme ve kitlesel baskılardan kaynaklandı. Bu dönemde, sadece Sovyet yetkilileri tarafından yok edilmeye çalışılan soylular değil, mülksüzleştirilmeye direnen birçok köylü de abrek oldu. Bu dönemde abreklik, baskıcı yeni düzene karşı toplumsal bir protesto karakteri kazandı ve bir dereceye kadar siyasi bir renge büründü.

Hikayemiz, Kafkasya’daki işte bu abreklik müessesesinin son temsilcisi Hasuha Magomed’in sarsıcı yaşam öyküsüne dairdir.

Hasuha, 71 yıllık hayatının son 37 yılını, kendisine ve halkına zulmeden Sovyet yönetimiyle mücadeleye adamış, onurlu bir yaşam ve özgürlük adına düşmanla eşitsiz ve ölümcül bir savaşa girmiş, öldürüldüğü 1976 yılına kadar neredeyse kırk yıla yakın her gününü dağlarda geçirmişti.

“Son Abrek” Hasuha'nın olgunluğu, yukarıda bahsettiğimiz büyük baskı dalgasının, kitlesel tasfiye ve infazların uçsuz bucaksız ülkeyi kasıp kavurduğu 1930'lu yıllara denk geldi. O yıllarda NKVD zulmünün ulaşmadığı hiçbir bölge kalmamıştı. Köylüler, işçiler, din adamları, politikacılar, yazarlar, sanatçılar ve bilim adamları soruşturma yapılmadan ve yargılanmadan hapishanelere atıldılar, işlemedikleri uydurma suçları itiraf etmeleri için işkenceden geçirildiler ve ardından ya idam edildiler ya da sürgün kamplarına gönderildiler. Bu kitlesel temizliğin yarattığı derin ıstırap, Hasuha'nın kaderine ağır bir gölge gibi düştü. Herkes için hayatı kolaylaştıran temel yaşam koşullarını reddederek neredeyse kırk yıl boyunca bu totaliter devlete karşı çıktı ve onunla savaştı. Onun cesareti, adanmışlığı ve cüretkârlığı, ortak toplumsal hafızamızda yerini almayı ve takdirle anılmayı fazlasıyla hak ediyor.

Hasuha, çok az insanın katlanabileceği bir yolu seçti. Ailesiyle ancak birkaç ayda bir, hatta bazen yılda bir kez görüşebiliyordu. Gecelerini dağda, ormanda, mağaralarda geçirdi. Yatarak değil, daima sırtını bir yere yaslayarak uyudu. Her zaman ceylan tedirginliğinde ve tetikteydi. Kötü hava koşullarından, yağmurdan ve dondurucu soğuklardan, ayrılmadığı yamçısıyla korundu ve ısındı. Bulabildiği her şeyi yemeye çalışıyor, çoğu zaman aç kalıyordu.

Onu aramak ve yakalamak için sayısız ekipler gönderildi. Bölgede helikopterlerle keşifler yapıldı. Dağlarda ve ormanlarda 5-6 ay süren kamplar kuruldu, sayısız yerli işbirlikçi kullanıldı. Ziyaret edebileceği olası her yere pusular kuruldu. Onunla bağlantısı olduğundan şüphelenilen tüm aileler Çeçenya'dan sınır dışı edilerek çalışma kamplarına gönderildi.

Tüm bunlara rağmen Hasuha, düşmanlarının burnunun dibinde özgürce hareket etti, hatta sömürge memurlarına “yaşamak istiyorsanız peşimden gelmeyin” diye notlar yazdı. Sürekli tehlikede ve ölümün eşiğinde olduğundan, bir kurttan daha dikkatli oldu; gözleri keskinleşti, yürüyüşü hafif bir rüzgar gibi sessizleşti, sezgisi kusursuz oldu. Ölümün kendisi Hasuha'yı hiçbir zaman korkutmadı. Her şeyin Allah'ın iradesi ve takdiri olduğuna iman etmiş biri olarak zorluklara sabırla katlandı. Hayatı boyunca gerçek bir mümin olmuştu, nerede olursa olsun ormanda veya tarlada, soğukta veya sıcakta daima namazını kıldı, duasını etti. Her namazında, günahlarını bağışlaması ve düşmanın eline canlı olarak düşmesine izin vermemesi için Allah'a dua etti. İnancı ona çok yardımcı oldu, bu zorlu hayata sabretmesini sağladı. Gitgide kadim Çeçen efsanesindeki tecrübeli kurda benzedi.

Hasuha, “dünyanın ilk işçi-köylü devleti”nin vatandaşlarına karşı işlediği suçların çoğuna, mensubu olduğu halkın 1944'te suçlu ilan edilerek Sibirya ve Orta Asya'ya sürülmesine şahit oldu. Ve tüm bu zulümlerin intikamını bildiği mevcut tüm yollarla aldı.

Abreklerin sonuncusu Hasuha Magomed, hayatının geri kalanında ve hatta ölümünden sonra bile zulüm gördü. 71 yaşında ve zaten hayatının son evresinde olan hasta ve yaşlı bir adamın öldürülmesi, gazetelerde tehlikeli bir suçlunun tasfiyesi olarak anlatıldı.

1976'da Çeçen-İnguş Cumhuriyeti’nin yayın organı “Grozny Rabochiy” gazetesi, “Çeçen halkının düşmanı, yüksek mertebeli bir haydut” olarak tanımladığı Hasuha Magomed'in ölümünü, halkın yas tuttuğunu görmezden gelerek sevinçle müjdeledi!.. Ancak Çeçenler tüm kara propagandaya rağmen cesur abrek'in kahraman karakterini hafızalarına kazıdılar…

Hasuha Magomed, Mayıs 1905'te Çeçenya'nın Shatoy bölgesindeki Gaten-Kala köyünde sıradan bir dağlı ailede doğdu. Gaten-Kala, Çeçenya'da yüzlercesi bulunan küçük dağ köylerinden biri iken sonraları ünlü abrek'in doğum yeri olduğu için yaygın olarak bilinir hale geldi. Gattoy teypine mensup Magomedov’ların on bir çocuğu, tüm dağ köylerinde olduğu gibi hiçbir lüksleri olmadan büyüdü. Yaşlıların kıyafetleri küçüğüne geçti ve tamamen tükenene kadar böyle devam etti. Babası, Hasuha on sekiz yaşındayken öldü. Çocukların yetiştirilmesiyle ilgili tüm sorumluluklar annenin omuzlarına düştü. Onun için üzülen çocuklar, ev işlerine yardım ettiler; tarlada çalıştılar, yakacak odun topladılar.

Hasuha genç yaşlarında iken yasalara oldukça saygılıydı. Arap dilini de öğrendiği bir medresede eğitim aldı. İslami meselelerde çok bilgili bir alim olarak çevre köylerde ünlenmeye başladı. Akrabalarının anlatımlarına göre zeki ve çok çalışkandı, eğitimine Grozni'de devam edip uzmanlık kazanma hayali vardı ama ailesi çok fakir olduğundan bu hayalini gerçekleştirmesi mümkün olmadı. Arapçayı iyi seviyede öğrenen Hasuha, Kuran'ı ve İslam dininin temellerini incelemeye başladı.

Bu duyarlı, bilge ve kibar adam zamanla köylülerin saygısını kazandı. Doğası gereği nazik ve şefkatliydi. Bununla birlikte, Hasuha bağımsız ruhlu, gururlu bir adamdı ve kimsenin kendisini rencide etmesine izin vermedi.

19 yaşında evlendi, dört oğlu ve bir kızı oldu. Artık kendi ailesi ve çocukları vardı. Öğrenmek için özel bir gayret sarf etmemesine rağmen Rusça'yı da pratikte iyi biliyor ve rahatlıkla iletişim kurabiliyordu. Bu nedenle yerel yetkililer sık sık tercüman olarak kendisine başvurdu. Böylece Hasuha birçok insanın dramına da tanık oldu.

1930'lu yıllarda “büyük terör” dönemi başladığında özellikle din adamlarına ve inananlara yönelik zulüm de yoğunlaştı. Tanınmış, saygın insanlar Çeka(*) mensuplarınca birer birer götürüldüler. Hasuha'ya eğitim verenlerle birlikte, beraber eğitim aldığı insanlar da iz bırakmadan ortadan kayboldu. Bu insanların bütün kusuru sadece mümin olmalarıydı. Hasuha er ya da geç kendisi için de geleceklerini hissetti. Böyle bir şey gerçekleşirse kesinlikle yetkililere teslim olmamayı ve tehlike sezdiği an abrekliğe gitmeyi o an aklına koydu.

Bu arada ülkede durum her geçen gün daha da kötüye gidiyor ve Stalin'in vahşi politikalarından duyulan memnuniyetsizlik artıyordu. Çeçen toplumunun kadim geleneklerine uyan müslümanlar, zulmün en şiddetlisine maruz kaldılar. Bununla birlikte bütün aydınlar da acımasızca yok edildi. Şair ve yazar Said Baduev, şair Abdi Dudayev, yazarlar Şamsuddin Aisakhanov, M. Shadiev idam edildi. Yazar Halid Oshaev ve şair Arbi Mamakaev sürgün edildi. Sonraları dünyaca ünlü bir siyaset bilimci olan Çeçen halkının oğlu Abdurrahman Avtorkhanov, Stalinist cellatların tüm işkencelerine maruz kaldı. Milli aydınların önde gelen temsilcilerinden olan avukatlar Mairbek Sheripov ve Hasan Israilov, hemen hemen tüm aydın Çeçenlerin başına gelen acı kaderi yaşamamak için dağlarda saklandı. Umutsuzluğa kapılan halk her an isyana hazırdı. Hasuha, insanların ruhlarında öfkenin nasıl biriktiğini gördü. Olan biten karşısında ne kadar öfkeli olsa da olayların gidişatını değiştirecek gücü yoktu.

1939 yılı Hasuha için hayatının dönüm noktası, abrekliğin başlangıcı oldu. Bir yaz günü, annesi ve kız kardeşi tarlada mısır ayıklıyordu. Köy yönünden gelen yürek parçalayıcı çığlıklarla irkildiler. Annesi aceleyle eve koştu. Kısa süre sonra bir köylünün kendi kardeşinin ellerinde öldüğünü öğrendi. Öldürülen adam Magomed’lerin uzaktan akrabasıydı. Hasuha cenazeyi akrabalarına getirdi ve olanlardan kendisinin sorumlu olduğunu söyledi.

Dava, gelenekler gereği Şeriat mahkemesine sevk edildi. Hasuha suçsuz bulundu. Merhumun yakınları da mahkemenin kararına uyarak onu affetti, kan davası kaldırıldı. Ancak “adat”a göre, yaşamının sonuna kadar ölenlerin akrabalarına saygı göstermek ve mümkünse onlara maddi olarak yardım etmek zorundaydı. Ancak yaptığıyla övünür, ölen ve yakınları hakkında saygısız bir söz söylerse, yeniden kan davası kaçınılamazdı. Dağlarda hakaretler affedilmezdi. Dağlıların tüm geleneklerini iyi bilen Hasuha bu trajik olaya çok üzüldü. Köyde daha az görünmeye başladı, bu trajedinin yaşayan bir hatırlatıcısı olmamak için talihsiz kurbanın akrabalarına görünmemeye çalıştı. Ancak, akrabaları Hasuha'yı affettiyse de adli vakaların eski geleneklerle çözülmesini yasaklayan ve geleneklere bağlı herkesi cezalandırmak için bahane arayan yetkililer bu fırsatı iyi değerlendirdi. Hasuha tutuklandı ve Grozni hapishanesine götürüldü. Orada kısa sürede o kadar çok haksızlık, aşağılama ve hakarete maruz kaldı ki, bundan böyle ömrünün sonuna kadar otoritenin yetkili uşaklarından ve sözde kanun koruyucularından nefret edecekti. Her ne pahasına olursa olsun hapisten kaçmaya karar verdi.

Gardiyanlardan birine bu hapishaneden kaçmanın mümkün olup olmadığını soran Hasuha'ya gardiyan, "yüz yıldan fazla bir süredir buradan sadece bir kişi kaçmayı başardı. Abrek Zelimhan..." cevabını verir. Hasuha'nın kendinden emin bir şekilde, "yani ikinci olacağım" demesi üzerine gardiyan, "hepsi öyle dedi ama öbür dünyaya gülümseyerek gittiler" diye cevap verir.

Hasuha çok geçmeden planını gerçekleştirdi. Muhafızları etkisiz hale getirerek kaçmayı başardı. Hızlıca Grozni’yi terk ederek Sunja'ya gitti. O andan itibaren Hasuha, “kurumsallaşmış kanunsuzluğun” eline düşmektense ölmeyi tercih etti.

Hasuha, dağlarda isyancı Hasan İsrailov'un müfrezesine katıldı. İsrailov kahraman bir adamdı. Mairbek Sheripov ile birlikte Stalinizme karşı bir ayaklanmaya önderlik eden ve hatta Çeçenya'da isyancıların kontrolündeki topraklarda Geçici Hükümet oluşturan ateşli bir vatanseverdi. Yetkililer isyancıları yok etme emri verdi. Özel olarak eğitilmiş birliklerle operasyon başlatıldı. Ayaklanmaya destek veren köyler gece gündüz havadan bombalandı. İsyancılar ne kadar dirense de güçler çok eşitsizdi. Yeterli silah ve yiyeceğe sahip olmamakla birlikte dağınık ve küçük gruplar halinde hareket ediyorlardı.

Hasuha Magomed dağa çıktığı ilk günlerde (Önde Solda)

 

Ayaklanma acımasızca bastırıldı. Hasan İsrailov çatışmalarda öldü. Çeka katilleri Grozni'ye dönerken, Hasuha ve yoldaşları bir dağ yolunda pusu kurdular. Yirmi kadar Çeka mensubunu yok edip, birçoğunu da yaraladılar.

Zaman sıkıntılı ve zordu. Çok az insan sadakat ve güvenilirlik testini geçebildi. Kanun kaçağı Hasuha’nın yakalanması için yanına gönderilen ve sadık rolü oynayan yerli işbirlikçilerin tamamı onun eliyle yok edildi.

Hasuha, Gati-Lam Dağı'na çekildi ve orada yaşamaya devam etti. Çeçenler ve İnguşlar sürgün edilmeden bir hafta önce Hasuha, annesini ziyaret ederek tahliyeyle ilgili uğursuz söylentileri ona anlattı. Kesinlikle Çeçenya'dan ayrılmayacağını ve dağlarda kalacağını söyledi.

Annesi, “yani oğlum, senin beş çocuğuna da nasıl bakarım? Onları nasıl besleyebilirim?” dedi. Hasuha, “Allah seni terk etmeyecek anne. Bir şekilde uyum sağlayın. Kendimi kâfirlere canlı teslim etmeyeceğim. Benim için endişelenme!..”

Bir hafta sonra, Hasuha korkunç bir manzaraya tanık oldu: Çocukları, erkek kardeşleri, kız kardeşleri ve annesi askerler tarafından bir çembere alınarak bahçeden çıkarıldı. Onları gizlice meydana kadar takip ettiğinde tüm köylülerin zorla kamyonlara bindirildiğini ve bilinmeyen bir yere götürüldüklerini gördü. Ancak olup bitenleri çaresizce izlemekle yetindi. Sadece bu talihsiz insanlara yardım edememekle kalmadı, aynı zamanda veda etme fırsatını da bulamadı.

O gün köyde, köylülerden daha fazla asker ve Çekist vardı. Hasuha'ya hayatında daha kötü bir gün olmayacakmış gibi geldi. Ama bunun sadece bir başlangıç olduğunu, ertesi gün ıssız köyleri dolaşıp tek bir kişiye rastlamadığında, sadece aç ineklerin böğürtüsü ve köpeklerin havlamasını duyduğunda anladı.

En azından bir yerlerde bir insanla karşılaşmak umuduyla birçok köye gitti. Böylece Haybakh köyünde korkunç bir manzaraya tanık oldu. Stalin'in cellatları, köylüleri Beria'nın adını taşıyan ahıra kilitledi (ironik şekilde kolektif çiftlik binasının adıydı) ve onları diri diri yaktı. Yangın ahırı yuttuğunda ve perişan insanların zorlamasıyla kapılar çöktüğünde bu defa makineli tüfek sesleri yankılandı. Kurşunlar yarı yanmış şekilde kaçmaya çalışan insanların üzerine yağmur gibi yağdı. Annelerinin yangından kurtarmak için kapıdan dışarı attığı bebekler bile Kızılordu süngüleri ile katledildi.

Abrek, gördükleri karşısında öylesine büyük bir şok yaşadı ki ilk kez acı gözyaşları döktü ve uzun, çok uzun bir süre kendine gelemedi. Dağ köylerini teker teker dolaşmaya, yaşayanları aramaya ve ölenler için dua etmeye devam etti. Küçük bir köyün avlularından birinde ağlayacak gücü bile olmayan üç yaşlarında bir kız çocuğuna rastladı. Bebeğin günlerdir yemek yemediği belliydi. Ve evde yaşlı adamla bir başka kızının ölüsünü buldu. Her ikisi de birer kurşunla alınlarından vurulmuştu. Hasuha küçük bir çukur kazdı ve ölüleri gömdü. Kollarında neredeyse cansız bir çocuk bedeniyle Alpin çayırlarına giden gizli yollardan tanıdık bir Gürcü çobanına gitti ve kızı ona vererek ilgilenmesini istedi. Çoban ve ailesi Hasuha'yı her zaman gerçek babası olarak gören bir kız yetiştirdi.

İnsanlar bu hikayeyi 1991'de Grozni'de General Cahar Dudayev’in Çeçenya'nın bağımsızlığını savunduğu bir mitingde onun ağzından duydu.

Hasuha, küçükten büyüğe herkesin sınır dışı edilmesinden sonra, Çeçen efsanesinin anlattığı o kurt gibi dağlarda yalnız kaldı. Ayaklarının altındaki atalarının topraklarından başka gidebileceği başka bir yer yoktu. Ve halkının intikamını almaya başladı. Hangi milletten olursa olsun sivillere dokunmadı. Ama kendisine zulmedenlere merhamet etmedi.


Hasuha çoğu zaman geceleri aç ve uykusuz geçirdi. Sürekli özel servisler tarafından pusu kuruldu. Abrek'i yakalamak için aylar boyunca dağlara seferler düzenlendiğinde, o sakince şehirde dolaştı, köylerde açıkça ortaya çıktı.

Bir keresinde bir dağ evinde peşine düşenlerden bir Çekisti uyurken buldu. Hasuha elbette adamın işini hemen bitirebilirdi ama onu uyandırmadı bile. Ayrılmadan önce evin hanımına “Bu adama genç ve yakışıklı olduğunu, yaşamak istiyorsa artık kendisini kovalamaması gerektiğini iletmesini” söyledi. “İki kez uyarmaktan hoşlanmadığımı söyle ona" diye ekledi. Bu görüşmeden sonra genç Çekist artık Hasuha'yı takip etmeyi bıraktı. Fırsatı varken kendisini öldürmediği için ona daima minnettar kaldı.

Dindar bir insan olarak Hasuha, Allah’ın kendisine yardım ettiğine inanıyordu. Bir gece, etrafının çevrili olduğu konusunda kendisini uyaran ve uyanmasını isteyen nurlu bir yaşlıyı rüyasında gördü. Ama Hasuha uyuyordu. Yaşlı tekrar onu uyandırmaya çalıştı ve ısrarla etrafının sarıldığını tekrarladı. Hasuha uyumaya devam etti. Uyandığında, abrek gerçekten etrafının çevrili olduğunu gördü. Tek bir çıkış yolu vardı; derin bir uçurumdan aşağı atlamak… Hayatta kalma ümidi hemen hemen yoktu. Ama peşinden koşanların eline sağ düşmektense ölmek daha iyiydi. Adeta görünmez eller tarafından tutulup kanatlar üzerindeymiş gibi yere indirilmenin garip hissini yaşadı. Ve hafif yaralarla kurtuldu.

Hasuha masumlara zarar vermedi. Elinin değdiği herkese yardım etti. Ancak kendisine kötülük yapanları affetmedi. Bir gün bir koyun sürüsünü güden üç yabancıyla karşılaştı. Hasuha, sürünün Gürcü bir çoban olan arkadaşına ait olduğunu biliyordu. Abrek, yabancıları hırsızlığı itiraf etmeye zorladı. Onun adını kullanarak yirmi koç talep ettikleri ortaya çıktı, ancak Gürcü onlara inanmamış ve koçları vermeyi reddetmişti. Suçun Hasuha'ya "atılacağından" emin oldukları için çobanı öldürüp sürüyü çalmışlardı. Abrek üçünü de vurdu. Koyunları da öldürülen çobanın ailesi olmadığı için dağ köylerinden birinde yetimlere dağıttı. Hasuha'nın hayatında bunun gibi sayısız vaka vardı.

KGB, insanları Hasuha'dan nefret ettirmek için bunun gibi her yola başvurdu. Ama insanlar abrek'i tanıyor, ona sempati duyuyor ve yardım ediyorlardı.

Devletin güvenlik kurumları Hasuha’nın ölü ya da diri yakalanması için operasyonlarını yoğunlaştırdı. Sovyet Bölge KGB'sinin başkanı Yarbay Georgy Salko'ya göre onun artık vahşi doğada gün ve saatleri sayılıydı. Bir hain bulmayı başardı, onunla bir anlaşma yaptı ve Hasuha için bir tuzak hazırladı. Artık Salko, Hasuha'nın o gece kaldığı evi biliyordu. Ayrıca Hasuha'ya ihanet eden ev sahibi, abrek uyur uyumaz silahlarını ve kıyafetlerini evden çıkaracağına dair şefe söz verdi. Abdurrahman isimli hain söylediği gibi de yaptı. Bütün silahlarını odasından gizlice çıkardı ama uyuyan abrekten, daima belinde duran kamasını almayı başaramadı. Hasuha’nın üzerinde sadece hiç ayrılmadığı kaması kalmıştı.

Hasuha Magomed'i ortadan kaldırma operasyonu o kadar dikkatli ve ciddi bir şekilde yürütüldü ki kelimenin tam anlamıyla her şey en küçük ayrıntısına kadar titizlikle planlandı, en katı gizlilik kuralları uygulandı. İçişleri Bakanlığı bile operasyon hakkında bilgilendirilmedi. Ve artık tayin edilen saat geldi. Salko, cumhuriyetin KGB başkanına Hasuha'nın bu gece ölü ya da diri yakalanacağına dair söz verdi.

"Magomed haydutunu ortadan kaldırma operasyonunun şimdiden tamamlandığını düşünebilirsiniz" diyen Yarbay Salko'yu, "demek oradan albay olarak döneceksin" diye cesaretlendirdi general.

Yarbay Salko, KGB subayları arasından kendisine en yakın, en güvenilir on iki kişiyi seçti. Son kez, abrek için tuzak kurulan avlunun ve evin planını gözden geçirdiler. Operasyona katılanların her birinin operasyon sırasında nerede durması ve ne yapması gerektiğini planladılar. Son brifingi alıp abrek’in kaldığı Hiena-Kala köyüne gittiler.

Ev neredeyse uçurumun kenarındaydı. Tek pencere ve kapı, evin duvarları tarafından kapatılan bir buçuk metre yüksekliğinde hasır çitli bir avluya açılıyordu. Böylece hem pencereden hem de kapıdan sadece avluya çıkılabiliyordu. Makineli tüfekli on iki personel çitin üç tarafına yerleştirildi. Hem Hasuha'yı silahsız bırakan ev sahibinin ihaneti hem de operasyonun ani olması ve Hasuha'nın yaşının artık 69 olduğu düşünüldüğünde durum tamamen operasyonu yapanlardan yanaydı. Görünüşe göre Hasuha için kurtuluş umudu pek yoktu.

Sabahın erken saatleriydi. Üç yarbay ve makineli tüfeklerle donanmış on iki KGB subayı, Hasuha'nın bulunduğu Abdurrahman'ın evini kuşattı.

Şafak henüz sökmüştü... Aul hala uyuyor, sadece horozların sesleri duyuluyordu. Ancak alarma geçen köpekler yavaş yavaş havlamaya başladılar. Bu Hasuha'yı endişelendirdi. Ayağa kalktı ve akşam silahlarını bıraktığı yere baktı; ne silah ne de giysi olduğunu gören abrek tuzağa düşürüldüğünü anladı. Pencereye koştu. Avlu subay üniformalı silahlı adamlarla doluydu. Kapana kısılmıştı. Acilen bir şeyler yapmalıydı. Avludan ses geldi: “Hasuha, çık dışarı! Ev kuşatıldı, direnmek faydasız!..”

Hasuha bir sandalye kaptı ve güçlü bir darbe ile çerçeveyi indirdi. Yarbay Salko'nun sesi tekrar duyuldu. Hasuha duyduğu sesi tanıdı. Bu Çekist'i kendisini rahat bırakması için kaç kez uyarmıştı. Salko söz vermiş ama sözünü tutmamıştı. Bu, abrek'in kalbinde yakıcı bir nefret dalgası, iki yüzlü yarbayı cezalandırmak için keskin bir arzu uyandırdı. Kırık pencereden odaya bir sis bombası uçtu. Salko, Hasuha'yı “dumanla dışarı atmak” istedi ancak abrek hemen onu avluya geri attı. Kırık pencerenin hemen yanına duvara yaslandı, kamasını hazır tuttu. Hesapladığı gibi oldu ve Salko pencereden içeriye atlar atlamaz üzerine çullanarak kamasını tam kalbine sapladı. Yaşlı abrek saniyeler içinde ölü adamın paltosunu çıkarıp ona sarındı, yarbayın şapkasını da takıp dumanlı avluya koşarak çıktı. Çitlerin etrafında mevzilenen Çekistler ilk başta ne olduğunu anlamadılar. Fark ettiklerinde ise çok geçti. Hasuha koşarak çitin üzerinden atlayıp kendini uçurumdan aşağı bıraktı. Arkasından kurşun yağdırdılar ama hiçbiri hedefi bulmadı. Düşerken ağır yaralar alan Hasuha bir kayanın altına saklandı. İlk kurşun yağmurunun bitmesini bekledikten sonra yüz metre daha koşup tekrar gizlendi. İleride bir atlı gördü. Hasuha saklandığı yerden çıkarak ondan atını vermesini istedi. Dağlı Hasuha'yı tanıdı ve atını verdi.

Bunu öğrenen Çekistler, atın sahibinin evini bastı. “Haydutun kaçmasına yardım mı ettin?” diye soran Çekistlere, "hangi hayduttan bahsettiğinizi bilmiyorum" diye cevap verdi Çeçen… "İhtiyar Hasuha'yı kastediyorsanız, ona yardım eden ben değil, sizsiniz. Kaçmasına izin vermeseydiniz atımı da zorla alamazdı. Siz benim yerimde olsanız ona atı vermez miydiniz?.." Dağlı adama daha fazla itiraz edemediler.

Birkaç gün sonra Hasuha atı sahibine iade etti. Diğer ev sahibine ise "teşekkür!" edemedi. Pusuya düşürüldüğü ev boştu. Hain ve ailesi, Hasuha'nın ölümüne kadar evlerine dönmediler.

Bu olaydan sonra Hasuha insanlara güvenmeyi bıraktı. Bir buçuk yıl ondan haber alınamadı, bu zaman zarfında onu gören hiç kimse olmadı.

Özenle hazırlanan operasyon utanç verici bir şekilde sonlandı. Yetkililer durumu kurtarmak için ellerinden geleni yaptılar. Hasuha'nın evden ateşlediği silahtan çıkan kurşunun yarbayı öldürdüğü şeklinde yalan rapor verdiler. Ama hemen herkesin birbirini tanıdığı bir cumhuriyette gerçeği gizlemek mümkün değildi. Halk sevinçliydi. Abrek'in neredeyse umutsuz bir tuzaktan kurtulmasına özellikle hayran kaldılar. Bu, ünlü Zelimhan'ın hikayesine çok benziyordu...

Olaydan sonra öfkesi iyice artan yetkililer, Hasuha'yı aramak için bölgeye helikopterler, çok sayıda asker ve polis gönderdi. Bütün köylerde toplantılar düzenleyerek, abrek’e yardım ve yataklık edenlerin ağır şekilde cezalandırılacağını duyurdular. Polislerden, Komsomol üyelerinden, savaşçı timlerden gönüllü arama grupları örgütlendi. Akrabaları işkenceden geçirildi. Hasuha ile bağlantısı olduğundan şüphelenilenlerin tamamı tutuklandı ve Çeçenya dışına sürüldü. Sadece bir köyden 13 aile sürgün edildi.

1975-76 kışları Hasuha için çok zorlu geçti. Karlı ve soğuktu. Her gün yiyecek bulmak giderek daha zor hale geldi. Bu kadar ileri yaşta, iki koca kışı yapayalnız, aç ve susuz geçirdi. Bu süre sağlığını tamamen bozdu. Yaşlılık, aldığı yaralar ve hastalıklar yorgun bedeninde iyice hissedilir oldu. İnsanlar cezalandırılmaktan korktuları için Hasuha ile karşılaşmaktan ve ona yardım etmekten kaçındılar.

Hasuha, yetkililerin kendisini aramak için köylere büyük kuvvetler gönderdiğini ve köylülere baskı yaptığını biliyor, bu yüzden köylerde görünmemeye çalışıyordu. Böylece insanlar kendisi yüzünden eziyet çekmemiş oluyordu. Yine de, üç ay boyunca Grozni Cumhuriyet Hastanesinde kimliğini gizleyerek tıbbi tedavi görmeyi başardı. Hastaneden ayrıldığında doktoruna, "iyi muamele için teşekkür ederim. Hasuha" notu bıraktı.

Kendisine kurulan son ölümcül tuzağın üzerinden bir yıldan fazla zaman geçti. Hasuha iyice zayıf düşmüş ve hastaydı. Ölümü daha çok düşünür oldu. Artık günlerinin sayılı olduğunu biliyordu. Şimdi tek bir hayali vardı; insan gibi ölmek ve sadık bir Müslüman gibi gömülmek...

1976 Mart'ının sonlarına doğru kardeşine Khien-Kala köyünün mezarlığında buluşmak için bir not gönderdi. Mezarlığa gelerek kendi mezarını kazmaya başladı ve orada ağır hasta şekilde ölümü bekleyerek birkaç gün geçirdi. Silahlı yaşlı bir adamın mezarlıkta olduğunu fark eden çocukların durumu ailelerine anlatması ve polise haber verilmesi üzerine Hasuha daha da aşağıya, Benoy köyü yakınlarındaki küçük bir nehrin kenarına kadar indi. Ancak polisler ve meraklı köylüler tarafından etrafı tamamen çevrilmişti.

Hasuha, çalılarla kaplı bir çubuğa yaslanmış, derenin kıyısında oturuyordu. Kimseye bakmıyor gibiydi, dua eder gibi bir şeyler fısıldıyordu. Boynundaki bir kayıştan dürbün sarkıyordu, kemerinde bir hançer vardı ve omuzlarını örten kalın paltonun altından bir savaş tüfeği parlıyordu.

Hasuha'nın bu sefer gerçekten gidecek yeri yoktu. Ama etrafı çevrili olduğu için değil, günlerinin ve hatta saatlerinin sayılı olduğunu hissederek zaten ölmeye gelmişti. Ve artık Yaradan'ın huzuruna çıkmak istiyordu…

Hasuha yukarıda toplanan kalabalığa seslendi: “İnsanlar! Buradan çıkmama kim yardım etmek istiyorsa, yapmasın. Ama aranızdan Müslüman olup farklı niyetlerle burada bulunanlar, sakının, bana yaklaşmamak sizin için daha iyidir!..”

Tepede biriken kalabalıktan yaklaşık yüz elli metre uzakta, aşağıdaydı. Komsomol üyelerinden biri ona seslendi: “Hasuha vazgeç, kuşatıldın!..”

Yaşlı abrek cevap vermedi. Daha kendi mezarını kazmayı bitirememişti. Hasuha’ya nasıl müdahale edeceklerine karar veremeden hava kararmaya başladı. Benoy köyünün sakinleri, çoğunlukla sadece merak için toplanmıştı. Lastik yakarak ortalığı aydınlatmak ve son anı görmeyi umarak beklediler. Ama Hasuha onları hayal kırıklığına uğrattı. Herkes onun ciddi şekilde hasta olduğunu ve buraya ölmek için geldiğini bilmesine rağmen kimse ona yaklaşmaya cesaret edemedi. Hasuha kalabalığı tekrar bu konuda uyardı. Ancak yine aynı ses ona tekrar bağırdı: “Etrafın sarıldı! Buradan çıkamazsın! Vazgeç Hasuha!..”

Bir el atış sesi duyuldu. Hasuha iki kez uyarmamış, sesin geldiği yöne ateş etmişti. Said Selim adındaki komsomol üyesi cansız yere yığıldı. Karanlıkta hiç kimse görülmüyordu. Ölen adamın yanında duran bir KGB subayı korkudan makineli tüfeğin tüm şarjörünü aşağıya boşalttı...

Hiç kimse Hasuha'ya tekrar seslenmeye cesaret edemedi. Yaklaşmaya cesaret eden de çıkmadı. Yanan lastikler bütün gece aşağıya yuvarlandı.

Hasuha’nın sesi tamamen kesildi… Abrek korkusu o kadar güçlüydü ki, iki gün boyunca polisler aşağıya inmeye, ona yaklaşmaya cesaret edemediler. Nihayet üçüncü gün Hasuha'nın ağabeyi Jamaldin'i bulup getirdiler. Hasuha'nın kendi kardeşine ateş etmeyeceğine ikna ederek abrek'in yanına inmeye zorladılar. Hasuha'yı ilk gören Jamaldin oldu. Otomatik silahtan çıkan bir kurşun kafatasını patlatmış, ölüm anında gelmişti...

Zafer çığlıkları atan KGB memurları 71 yaşındaki abrek’in cesedini Grozni'ye götürdü. Silahlı ve silahsız fotoğrafları çekildi ve cenazesi tartıldı. Sadece 40 kiloydu… Öldüğünde üzerinde bir TT tabanca, bir Mosin tüfeği, iki el bombası, bir dürbün, çok sayıda fişek ve bir hançer bulundu.

Yaşlı abrek’in mezarlığa gelip insan gibi gömülme hayali gerçekleşmedi. Yetkililer sanki dirileceğinden korkuyorlarmış gibi cesedini teslim etmeyi reddettiler. KGB memurlarının zaferi kutladığı gün, Çeçenler ve İnguşlar için yas günüydü. Ancak son zamanlarda Hasuha'nın kaldığı evde pişmiş chepelgish ve beram (süzme peynirli ekşi kremalı bir yemek) bulunması, kazananların ruh halini bozdu. Demek ki son güne kadar abrek'e yardım edenler, ona sempati duyanlar ve hala Sovyet sistemine isyan eden dağlılar vardı.

Stalin'in cellatları, Çeçenya dağlarında yaptıklarına dair canlı bir tanıktan korkuyorlar ve abrek bu dağların tek sahibi olduğu için ondan nefret ediyorlardı. Hasuha'nın cesedini teslim etmeyen Çekistler onu gizlice gömmek istediler. Böylece tek bir ruh bile onu bilmesin, tek bir kişi mezarına ağlamak için gelmesin. Hasuha’nın ölüsü bile onlar için korkutucuydu. Akrabaları cenazesini ancak para karşılığı alıp bir Tatar mezarlığına defnettiler. Ancak kısa süre sonra kabri tamamen yok edildi…

Ölümü üzerine Çeçen-İnguş Özerk SSC İçişleri Bakanlığı tarafından yazılan resmi raporda Hasuha Magomed’in, sadece 1944'ten 1951'e kadar çetelerin bir parçası olarak, aralarında parti mensubu, Sovyet yetkilisi, KGB memuru ve polislerin olduğu 33 cinayet ve 10 yaralama dahil toplam 194 çete saldırısına katıldığı, Sovyet karşıtı çetelerin parçası olduğu zaman dışında, öldüğü 28 Mart 1976 tarihine kadar bireysel olarak KGB'nin Sovyet bölge başkanı da dahil olmak üzere 30'dan fazla kişiyi öldürdüğü yazıyordu. Oysa kardeşleri ve akrabalarının ifadelerine göre bu rakamlar, devletin bir kişi karşısında düştüğü acizliğin ortaya serilmemesi için yetkililerin zayiatı az gösterme çabasından başka bir şey değildi. Onlara göre Hasuha’nın öldürdüğü düşman sayısı birkaç yüzün üzerindeydi.

Hasuha uzun yaşadı ancak istediği gibi ölmedi. Ama onun hayatı, akıntıya karşı yüzmeye cesaret eden tüm dürüst ve güçlü insanların hayatıdır. Ve bu nedenle abreklerin sonuncusu, yalnız asi Hasuha Magomed sonsuza dek hafızalarda yaşayacak...

Hasuha Magomed’e ölümünden sonra bağımsız Çeçen-İçkerya Cumhuriyeti'nin varlığı sırasında, en yüksek devlet ödülü olan "Ulusun Onuru -Qoman Siy- Nişanı” verildi.

“Son Abrek”in mezar yeri hala bilinmiyor…

 

Nail Sönmez

11 Mayıs 2022 / İstanbul

 

(*) Çeka: “Karşı-Devrim ve Sabotajla Mücadele Olağanüstü Komisyonu.” Sovyet gizli polisi. Daha sonra adı NKVD olarak değiştirildi. Görevi, halk düşmanı olarak adlandırılan devrim karşıtlarını her türlü yöntemle ortadan kaldırmak, sabotajları önlemek idi. Geniş yetkilerle donatılmış, acımasızlıklarıyla ünlenmiş mensuplarına “Çekist” denirdi.


Kaynaklar:

Musa Geshaev, "Znamentiye Çeçentsı", cilt:I, s.432-457, Brüksel, 1999

A.S.Mirzoyev, “Genezis i Evolyutsiya Traditsionnoy Voyennoy Kulturı Cherkesov, Srednevekovye-Novoye Vremya”, s:63,70, Nalçik, 2021

Movladi Abdulaev, “Hasuha Magomedov - Posledniye Godı”, Ekim 2021, Nice-Fransa https://shatoy.org/2021/10/20/xasuxa-magomadov-poslednie-gody/

Roza Malsagova, “Kto Takiye Abreki”, ingushetia.ru, 11/02/2016’da arşivlendi (içerik kaldırıldı.)

https://chetour.me/pochitaj/all/all/Hasuha-Magomadov-Chast-VI-Nesbyvshayasya-mechta-ob-idealnoj-smerti

https://ru.wikipedia.org/wiki/Магомадов,_Хасуха

 

© KKC 100. Yıl